Bugün herkes için konuşmak adına burada toplandık. Sessiz çoğunluğun sesi olmak için konuşacağız. Bu ülkenin vatandaşı olup, ülkemiz için çalışan, emek harcayan doktorlarımız, öğretmenlerimiz, yargı mensuplarımız, emniyet güçlerimiz, işçilerimiz, esnaflarımız, çiftçilerimiz, kısaca her gün artan hayat pahalılığı altında geçim mücadelesi 
veren tüm vatandaşlarımız adına konuşacağız. 
Türkiye'de herkes yoksulluk girdabı içinde mücadele etmeye başladı. Her gün daha da fakirleşiyoruz. Zamlara yetişemeyen bir toplum halindeyiz. 
Ev kadınlarımız mutfakta yangın var diye feryat ediyor. Esnafımızın borcu her gün artıyor. Çiftçilerimiz kazanamıyor. 
Eğitimin mimarları olan öğretmenlerimiz, sabahlara kadar nöbet tutarak insan hayatı kurtaran doktorlarımız, kendi can güvenliğini hiçe sayarak bizlerin huzuru için görev yapan güvenlik görevlilerimiz, bırakın rahat bir yaşam sürmeyi, günümüzde hak ettikleri değeri dahi görmüyorlar.
İnsanlar günlük ihtiyaçlarını karşılamak için kredi çekiyorlar. Neredeyse içtiği çayın parasını kredi kartıyla ödemeye kalkan insanlarımız var. Geçinemiyorum diyen insanlarımıza "sen aç değilsin" diyorlar, üstüne de hakaret ediyorlar. 
Sizlere, hangi ürünlerin, hangi fiyattan nasıl yükseldiğini, akaryakıt zamlarının her gün rutine bağlanmış şekilde nasıl arttığını açıklamama gerek yok. Hepimiz konuya hakimiz ve yapılan zamların hızına yetişmek de mümkün değil. 
Ülkemizde her 10 kişiden 9'u geçim sıkıntısı çekiyor. Birleşmiş Milletlerin bir kaç gün önce açıkladığı rapora göre 84 milyonluk Türkiye'de yaklaşık 15 milyon kişi yeteri kadar gıda tüketemiyor. İşsizlik içinde borcu borçla kapatan bir ülke durumuna geldik. 
Milletimiz yaşamak için borçlanıyor. Çocuğu okula giderken cebine harçlık koyamayan anneler, babalar var.
Hâl böyleyken, hükumet yetkilileri her gün ekranlara çıkarak hayat pahalılığının düşeceğine ilişkin sürekli yeni tarihler veriyorlar. 
Artık yeter ! Yaklaşık 3 yıldır tarih nasihati dinlemekten bu millet usandı. Verilen her tarihin ve vaadin süresi doldu. 
Ancak ortada düzelen bir şey yok. Olması da mümkün değil. Mevcut hükümet içerisinde artık işin ehli olan ve mevcut sorunları çözüme kavuşturacak kadrolar maalesef yok. 
Israrla sürdürülen hatalı politikalar ve kötü yönetim anlayışı sonucunda meydana gelen problemler yumağını mevcut iktidarın düzene sokacağını beklemek sadece mucizeden ibarettir. Hükümet artık yönetim becerilerini kaybetmiş durumda. 
Çaresizlik içerisinde günü kurtarmak adına ortaya koydukları Kur Korumalı Mevduat, Süper Bono ve benzeri sistemlerle adeta ateşe benzin döküyorlar. Mücadele ettiklerini düşündükleri faizi hiç olmadığı kadar yüksek rakamlara çıkarttılar.
İktidar yetkililerine buradan sesleniyoruz, bu ülke dünya ekonomi literatüründe olmayan tekniklerin deneme tahtası değildir. 
Milletimiz artık yetkililerden vaat duymak istemiyor, hani meşhur bir söz vardı, "işi yapın işi" diyorlardı. Biz de diyoruz ki, sürekli tarih öteleyerek vaat vermekten vazgeçin. İşi yapın, işi. Yok yapamıyorsanız seçim sandığını koyun önümüze, milletimiz en doğru kararı verecektir. 
Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan ülkemizde 2001 ve 2008 yıllarında yaşanan iki ekonomik krizi başarıyla yönetmiş, ülkemizi refaha kavuşturmuş, bilgi ve tecrübeye sahip, dünyanın sayılı ve saygın ekonomistlerinden biridir. 
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ekonomik parametrelerin en iyi olduğu dönemler Sayın Ali Babacan'ın ekonomi bakanlığı yaptığı dönemlerdir. 
Daha önce iki kez başardık, yine başarırız. Ekonomi başta olmak üzere, adalet, eğitim, sağlık ve benzeri her alanda ülkemizi kalkındıracak bilgi, birikim ve kadrolar DEVA Partisi çatısı altında bir araya geldi. Sözün özü, kötü yönetim kader değildir. Hiç birimiz yoksulluğu hak etmiyor.